21 Eylül 2023 - Hoşgeldiniz

Çanakkale'nin Dünyaya Açılan Penceresi

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU VE AZERBAYCAN’IN ENERJİ PROJELERİYLE İLİŞKİSİ

Dağlık Karabağ Azerbaycan’ındır ve öyle de kalacaktır…

17 Ekim 2020 - 21:03

5537 Kişi Okumuş
DAĞLIK KARABAĞ SORUNU VE AZERBAYCAN’IN ENERJİ PROJELERİYLE İLİŞKİSİ

ESKİ ENERJİ BAKANI M. CUMHUR ERSÜMER AÇIKLAMASIDIR

Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasından sonra Türkiye, Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin siyasi ve ekonomik tam bağımsızlıklarını sağlayıp sürdürmelerini, bugün olduğu gibi, öncelikli devlet politikası olarak kabul etmiş, başta rahmetli Cumhurbaşkanlarımız Turgut Özal ve Süleyman Demirel ve diğer tüm hükümetler olmak üzere bütün imkanlarını seferber etmiştir.

Dağlık Karabağ, kardeş Azerbaycan’ın uzun yıllardır yaşadığı kanayan bir yarasıdır. Türkiye, milletiyle devletiyle bir bütün olarak başından beri can Azerbaycan’ın yanında yer almıştır, almaya da devam edecektir. Bir Bakü ziyaretimde bizzat rahmetli Cumhurbaşkanı Aliyev ile ‘Karabağlı kaçkınların ‘yaşadığı kampları ziyaretimde vatan hasretleriyle beraber duyulan öfke ve kızgınlığı görmüş biri olarak Azerbaycan’ın bugün sürdürdüğü mücadelenin haklılığını biliyor, anlıyor ve bütün gücümle destekliyorum.

1993’te Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgal etmesi üzerine Türkiye Ermenistan ile derhal sınır kapılarını kapatmış ve diplomatik ilişkilerini sınırlandırmıştır. Sınırı açma konusu da işgalin sona erdirilmesi şartına bağlamıştır. Bugün Ermenistan ile sınır kapılarımız halen kapalıdır.

Azerbaycan’ın bugün kararlı bir şekilde sürdürdüğü Karabağ savaşındaki askeri, siyasi ve ekonomik gücünün yanısıra gördüğü uluslararası desteğin ana sebeplerinden biri de, Azerbaycan’ın sahip olduğu petrol/doğalgaz gibi enerji kaynaklarının başta kardeş iki devlet ve aynı zamanda önde gelen dünya devletleri ve global enerji şirketleriyle işbirliği içinde gerçekleştirilmesidir.

Bu çerçevede bizzat bizim hükümetimiz ve benim enerji bakanlığım dönemimde Asrın Projesi olarak nitelendirilen “Bakü -Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boruhattı Projesi” ile Azeri petrolü tüm dünyaya ve “Bakü -Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boruhattı Projesi” ile de Azeri gazı hem Türkiye’ye hem de Yunanistan’a ulaştırılmıştır. Bizim yaptığımız bu çalışmalar mevcut hükümete de ışık tutmuş ve iki kardeş devlet arasında TANAP projesi gerçekleştirilmiştir.

Enerji Bakanlığı dönemimde bizzat bu projelerin uygulayıcısı olarak Azerbaycan’ın bugünkü ekonomik ve siyasi gücünün en önemli dayanağı olan enerji projelerini ve bu konudaki işbirliği sürecimizi kısaca paylaşarak bugüne ışık tutmak istiyorum.

Bahsettiğim üzere Doğu-Batı Enerji Koridoru konsepti çerçevesinde petrol sektörü alanında gerçekleştirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boruhattı Projesi (BTC) ile doğalgaz sektörü alanında gerçekleştirilen Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boruhattı Projesi (BTE) bu birlikteliklerin ilk ve en önemli mihenk taşlarıdır. Bu projelere kısaca değinecek olursam;

BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN HAM PETROL BORUHATTI PROJESİ

Azerbaycan’ın Azeri-Çırak-Güneşli sahalarında yer alan petrolün işletilebilmesi amacıyla Haydar Aliyev, 20 Eylül 1994 tarihinde aralarında ülkemiz şirketi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın da (TPAO) bulunduğu 8 ülke ve 11 enerji şirketiyle “Asrın Anlaşması’nı” imzalamıştır. Bahsekonu anlaşma imzalandıktan sonra en büyük sorun, üretilecek petrolün hangi güzergahtan geçerek dünya piyasalarına pazarlanacağı konusu olmuştur.

Asrın Anlaşması’nın hayata geçirilmesi iki aşamada olmuştur. Öncelikle petrolün dünya pazarlarına sevk edileceği ana ihraç boruhattının hangi güzergahtan yapılacağına karar verilmesi ve inşaası vakit alacağı için, ilk etapta üretime kazandırılacak petrolün (erken petrol) ihraç edilmesi ve bu sayede bağımsızlığını yeni kazanmış Azerbaycan’a hemen bir gelir akışının sağlanması amaçlanmıştır. İki büyük güç, ABD ve Rusya arasındaki rekabet daha bu noktada devreye girmiştir. Rusya, petrolün Bakü-Novorossik güzergahı üzerinden sevkedilmesini isterken ABD’nin tercihi Rusya’nın devre dışı bırakılarak Gürcistan üzerinden geçecek Bakü-Supsa güzergahı olmuştur. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton bahsekonu bu güzergahı kabul ettirebilmek için Haydar Aliyev’e bizzat ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski’yle bir mektup göndermiştir.

Erken petrolün hangi güzergah üzerinden gönderilmesi konusunda Haydar Aliyev’in ileri görüşlü devlet adamlığı devreye girmiştir. İki büyük güç arasında Aliyev bir denge politikası gözetme yoluna gitmiştir. Bu bağlamda Dağlık Karabağ Sorunu’nu dikkate alarak bir taraftan Rusya’yı karşısına almamış diğer taraftan da yeni ilişkiler geliştirmeye başladığı ABD’nin talebini karşılamaya çalışmıştır.

Bu çerçevede 9 Ekim 1995 tarihinde üretime girecek erken petrolün çok büyük bir miktar da olmamasına ve inşa edilecek ana ihraç boruhattına ilaveten erken petrol için de ikinci bir boruhattının inşaasının ekonomik görünmemesine rağmen talepleri karşılayabilmek adına erken petrolün iki boruhattından taşınmasına karar vermiştir. Bu konuda önceliği Rusya’nın talebi olan S.S.C.B döneminden kalmış Bakü–Novorossik Hattı’na vererek erken petrol üretimini öncelikle 1997 yılında Bakü–Novorossik güzergâhına sevk etmiş ardından 1999 yılında da ABD’nin isteği çerçevesinde inşaa edilen Bakü–Supsa Hattı’na arz etmiştir.

Ana ihraç boruhattı güzergahının nereden geçeceği ise tabiri caizse ülkeler arasında kıran kırana geçen bir diplomasi savaşı ve mücadelesinin öyküsüdür. Bu bağlamda ana ihraç boruhattı güzergahı olarak başlıca 4 güzergah tartışılmıştır. Bu güzergahlardan ilki yukarıda değindiğimiz “Bakü-Novorossik” güzergahıdır. Rusya, Azerbaycan ve diğer Orta Asya Cumhuriyetleri petrolünün kendisi dışında farklı güzergahlardan sevkedilmesini istemediğinden bu güzergahı desteklemekte ve diğer güzergahlara karşı çıkmaktaydı.

Bu güzergahın seçilmesi, Azerbaycan’ın ve ileride Orta Asya Ülkeleri’nin petrolünün dünya pazarlarına ihracında Rusya’nın tekelini kıramayacağı ve Rusya’nın baskısına maruz kalabilecekleri endişesiyle bu seçeneğe hem Azerbaycan hem de ABD sıcak bakmamaktaydı. Ayrıca bu hat sözkonusu dönemde güvenlik problemi bulunan Çeçenistan üzerinden geçmekteydi.

İkinci seçenek Gürcistan üzerinden geçecek “Bakü-Supsa” güzergahıydı. Azerbaycan ve ABD bu güzergaha sıcak bakıyordu. Asrın Anlaşması’ndan yer alan enerji şirketlerinin çoğu da bu güzergahın olmasından yanaydı. Ancak Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya kaynaklı etnik sorunları ve sözkonusu dönemde ülke içinde yaşanan siyasal istikrarsızlıkları bulunmaktaydı.

Üçüncü güzergah ise “Bakü-Basra Körfezi” olarak adlandırılabilecek Azerbaycan petrolünün İran üzerinden Basra Körfezi’ne ulaştırılması fikriydi. Bu güzergahı cazip kılan nokta kısa ve dolayısıyla yapımının ekonomik olmasıydı. Ancak Azerbaycan’ın İran’a mesafeli duruşu, ABD’nin İran’a ambargo uygulaması ve Asrın Anlaşması’nda ağırlıkta olan Amerikan şirketlerinin İran’ı istememesi, İran seçeneğinin sadece ilk dönemlerde gündeme gelen bir konu olarak rafa kaldırılmasına neden olmuştur.

Bakü-Novorossik ve Bakü-Supsa güzergahları, petrolü İstanbul ve Çanakkale Boğazı’ndan geçirerek dünyaya pazarlayacaklardı ki bu da Boğazlar’daki yoğun tanker trafiğinin daha da artması ve olası bir kaza durumunda insan ve çevre sağlığının ciddi tehlikeye girmesine neden olabilecekti. 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Antlaşması’nın 2. maddesine göre “Barış zamanında ticaret gemileri, gündüz ve gece, bayrak ve yük ne olursa olsun …. hiçbir işlem (formalite) olmaksızın Boğazlar’dan geçiş ve gidiş-geliş tam özgürlüğünden yararlanacaklardır” hükmü yer almaktadır.

1936’da Montrö Antlaşması yürürlüğe girdiğinde Türk Boğazlarından geçen gemi sayısı günümüzdekinden çok daha azdı. Ancak bunun hem süreç içinde artması hem de “yükü ne olursa olsun” ibaresi çerçevesinde buradan patlayıcı nitelikte tankerle gaz, petrol taşınması üstelik bunun gece dahi hiçbir formaliteye tabi olmadan yapılabiliyor olması, Boğazların güvenliğini tehlikeye atmaktaydı. Sadece   1982-1994 yılları arasında Boğazlarda 210 kaza meydana gelmişti. Sözkonusu nedenlerle Türkiye, uygulamada Bakü-Novorossik ve Bakü-Supsa güzergahlarının hayata geçirilmesi durumunda Boğazlardan tanker geçişini daha sıkı kurallara bağlayacak ve buradaki deniz trafiğini düzenleyecek bir tüzüğü 1 Temmuz 1994’te kabul etmiştir.

Bu tüzük daha sonra aşağıda belirteceğimiz Bakü Tiflis Ceyhan (BTC) güzergahı kabul edildikten sonra gelen tepkiler üzerine kaldırılmış ve yerine 6 Kasım 1998’de yeni bir Boğazlar Tüzüğü kabul edilmiştir. Diğer taraftan sözkonusu dönemde Boğazlardan taşınabilecek petrol miktarı yaklaşık 200 milyon tondu. Petrol yüklü binlerce tanker dahil yaklaşık 50.000 gemi her yıl Boğazlardan geçmekteydi. Novorossik ve Supsa güzergahlarından birinin ana ihraç boruhattı güzergahı olarak kabul edilmesi durumunda Azerbaycan petrolünün güvenli bir şekilde taşınması riske girebilecekti.

Bu mülahazalarla, Boğazlardan geçmeyecek yeni bir güzergah arayışına girildi. Merhum Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özal döneminde taraflar arasında 1992 yılında Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden Bakü-Ceyhan ile dünya pazarlarına ulaştırılması kararlaştırılmıştı. Hatta bu amaçla 9 Mart 1993’te taraflar arasında daha sonra yönetim değişikliği sebebiyle iptal edilen “Petrol Boruhattı Anlaşması” imzalanmıştı. Ancak sözkonusu anlaşma, Azerbaycan’da hükümet değişikliği ve petrol anlaşmalarının iptal edilmesi sonucunda hayata geçirilememiştir. Şayet BTC güzergahı kabul ettirilebilirse yılda 50 milyon tonun üzerinde petrol taşınabilmesi mümkün olacaktı. Bu sayede Kazak ve Türkmen petrolü de BTC ile taşınabilecekti.

BTC’nin kabul ettirilebilmesinde enerji bakanlığını yaptığım bizim hükümetimizin başta Azerbaycan olmak üzere kardeş Türk Cumhuriyetleri’nin desteğini yanına alarak gösterdiği diplomatik başarının payı büyüktür. Sözkonusu girişimler sonucunda benim enerji bakanlığım döneminde ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. yıl kutlamaları sırasında 29 Ekim 1998’de Ankara’da hazır bulunduğum Ankara Bildirgesi’ni imzalamıştır.

Türkiye adına Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, gözlemci olarak da ABD Enerji Bakanı Bill Richardson Bildirge’ye imza koymuşlardır. Taraflar bu tarihi belge ile BTC’nin gerçekleştirilmesine ilişkin siyasi destek ve kararlılıklarını sunmuşlardır.

Akabinde bir yıl sonra 18 Kasım 1999’da İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Zirvesi’nde BTC Ham Petrol Boruhattı’nın gerçekleştirilmesine ilişkin, benim Türk Hükümeti adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak imza koyduğum ikinci tarihi belge olan anlaşmalar paketi imzalanmıştır. Bu bağlamda Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye arasında hükümetlerarası anlaşma imzalanmıştır. Kazakistan da BTC aracılığıyla petrolünü pazarlama isteğini belirterek projeye dahil olmuştur. Zirvede ayrıca BTC’ye ilişkin İstanbul Bildirgesi imzalanmıştır. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın da gözlemci sıfatıyla imza koyduğu Bildirgeyle taraflar, BTC’ye desteklerini beyan etmişlerdir.

19 Ekim 2000’de ise BTC’nin geçeceği ülkeler olan Azerbaycan- Gürcistan-Türkiye arasında Ev Sahibi Ülke Anlaşması, Hükümet Garantisi ve anahtar teslim müteahhitlik anlaşması da yine tarafımdan imzalanarak yürürlüğe girmiştir.

Dünya’nın en uzun ikinci petrol boruhattı olan BTC, toplam 1.768 km uzunluğundadır.  443 km’si Azerbaycan’da, 249 km’si Gürcistan’da ve 1.076 km’si Türkiye sınırları içindedir.13 Temmuz 2006 tarihinde faaliyete başlamıştır. BTC’ye 2008 yılında Kazak petrolünün ve 2010 yılında Türkmen petrolünün de katılımıyla 1998 de imzalanan tarihi Ankara Bildirgesi’nin ve 1999 İstanbul Bildirgesi’nin hedefi gerçekleşerek günümüzde 1 milyon varilin üzerinde kardeş Türk Cumhuriyetlerimizin petrolü, Türkiye üzerinden dünya pazarlarıyla buluşturulmaktadır.

Faaliyete geçtiği 2006 yılından Ekim 2020 tarihine kadar, aradan geçen 14 yıllık süreçte 3 milyar 522 milyon 209 bin 875 varil petrol dünya pazarlarına ulaştırılmıştır. Karşılığı milyarlarca dolar kaynak bu ülkelere refah, siyasi ve askeri güç, itibar, ekonomik bağımsızlıklarının teminatı olarak geri dönmüştür.

Azerbaycan ve Türkiye işbirliğinin enerji koridorunun ikinci projesi olarak 1999 yılında BP’nin Azerbaycan’ın Şah Deniz sahasında (Şah Deniz-1) doğalgaz bulmasıyla petrolden sonra Azerbaycan gazının da Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Batı pazarlarına taşınabilmesi için Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin yapımı gündeme gelmiştir.

Bu gazın Türkiye’ye gelmesi ve ileride keşfedilecek gazlarla birleşerek Avrupa’ya ihraç edilmesi BTC ile benzer bir güzergah izleyerek Bakü-Tiflis ve oradan da ülkemizde Erzurum’a kadar uzanacak ve buradan da Türk doğalgaz şebekesine bağlanacak boru hattı için anlaşma görüşmeleri hızla gerçekleştirilerek 12 Mart 2001 tarihinde tarafımdan imzalanmıştır. 980 km uzunluğunda olan bu boruhattı, 4 Temmuz 2007 tarihinde faaliyete geçirilmiştir. Ülkemiz bu boruhattından yılda 6,6 milyar metreküp doğalgaz almaktadır.

Bu boruhattından alınan gaz, Türkiye’nin o tarihten günümüze kadar halen almakta olduğu en ucuz gazdır. Bu gaz ayrıca Türkiye’nin aldığı gazı üçüncü ülkelere satabilme yani yeniden ihraç edebilme (re-export) hakkını da aldığı tek gaz anlaşmasıdır. Türkiye’nin Avrupa için doğalgaz merkezi olmasının temeli de bu projeyle atılmıştır ve bu proje sayesinde 2007 yılından bu yana Türkiye her yıl Yunanistan’a yılda yaklaşık 650-750 milyon metreküp doğalgaz ihraç edebilmektedir.

Bizim açtığımız yoldan devam eden mevcut Hükümet zamanında Azerbaycan ile Şah Deniz-2 sahasından gelen gazla TANAP projesi gerçekleştirilmiştir. Azerbaycan, TANAP’ın devamında TAP projesiyle gazını Avrupa’ya ihraç edebilme imkanına kavuşmuştur. Avrupa’ya daha fazla gaz taşınabilmesi için Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı’nın Azerbaycan ve Gürcistan topraklarında yer alan bölümünün kapasitesinin 2022 yılına kadar arttırılması yönündeki çalışmalar da devam etmektedir.

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’nın hayata geçirilmesiyle Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan petrolleri, ilk kez Rusya’dan farklı bir güzergahla dünya pazarlarına aktarılabilmiştir. Petrol alanında BTC’nin gerçekleştirilmesi, Azerbaycan’ın 1999 yılında Şah Deniz-1 sahasında doğalgaz bulmasıyla BTE projesine ve bugün TANAP’ın yapılmasına örnek teşkil etmiştir. İlaveten Azerbaycan, gazını TANAP’ın devamı olan TAP projesiyle Avrupa’ya da sevk edecektir. Azerbaycan Avrupa’nın doğalgaz ve petrol talebinin %5’ini karşılayacaktır ki bu da Dağlık Karabağ Sorunu’nun çözümünde Azerbaycan’a verilen siyasi desteği ve yaklaşımı olumlu yönde etkileyecektir.

BTC ve BTE enerji projelerinin gerçekleştirilmesi, özellikle petrol/doğalgaz fiyatlarının küresel ekonomik krizin başladığı 2008 yılına kadar yüksek seyretmesi sayesinde Azerbaycan’ın GSMH’sı 2005 yılında %26.4, 2006 yılında %32.5, 2007 yılında %25 gibi rekor düzeylerde artmıştır. Bu ekonomik kazanımlarla Azerbaycan hem siyasi ve ekonomik bağımsızlığını güçlendirmiş hem de ordusunun donanımını artırarak bugün Dağlık Karabağ Sorunu çerçevesinde Ermenistan’a gerekli cevabı verebilmesine ve kendi vatan topraklarını geri alabilmesindeki mücadelesinde büyük katkı sağlamıştır.

BTC ve BTE projeleri, Türkiye’ye SSCB’nin dağılması sonrasında başta Azerbaycan olmak üzere Türk Cumhuriyetleri’yle kan bağımızı, soy bağımızı, kültür bağlarını daha da güçlendirdiği gibi ekonomik beraberliklerimizi de arttırmıştır. Bu bağlamda ülkelerimiz bu projelerle, bu bağların ötesinde enerji boruhatlarıyla birbirine kopmaz şekilde bağlanmıştır.

BTC’nin salt Rusya, Gürcistan veya İran üzerinden geçmesi yerine Türkiye üzerinden geçmesinin sağlanması, hiç tartışmasız büyük bir diplomatik başarıdır. Türkiye ilk kez bu önem ve büyüklükte uluslararası çapta bir enerji projesine ev sahipliği yapmıştır. Türkiye’nin coğrafi temeldeki jeopolitik önemine, enerji projelerinin gerçekleştirilmesiyle “enerji politik” önem eklenmiştir. BTC’nin gerçekleştirilmesi ve daha sonra doğalgaz alanında gerçekleştirilen BTE projesiyle Türkiye’nin bir enerji merkezi olabilmesinin önü açılmıştır.

Bu bağlamda Ceyhan’ın bir enerji terminaline dönüştürülmesi gündeme gelmiştir. Diğer taraftan Türkiye, enerji projelerinden çok önemli transit geliri/geçiş ücreti, alabilme imkanına kavuşmuştur. Bugün Irak Savaşı, Suriye Sorunu, İran’a uygulanmakta olan ambargolarla Ortadoğu petrolünün ithalatının riskli hale geldiği bir dönemde Türk kardeşlerimizin petrolü, Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlayarak petrol sıkıntısı yaşanmamasına katkıda bulunmuştur.

Diğer taraftan Azerbaycan’dan gelen doğalgaz da Türkiye’nin doğalgaz tedarik ettiği kaynakların çeşitlendirilerek doğalgaz arz güvenliğimize katkıda bulunmuştur. Bugün TANAP’ın da devreye girmesiyle, kardeş Azerbaycan Türkiye’nin en önemli doğalgaz tedarik ettiği ülkelerin başında ilk sıralara yükselmiştir. Dileğimiz, Azerbaycanlı kardeşlerimizle doğalgaz alanındaki bu işbirliğinin Avrupa’ya birlikte uzanmasıdır, TAP projesinde Türkiye’nin de yer alabilmesinin sağlanmasıdır.

Dağlık Karabağ’da Türk milleti ve Türk devleti, dün olduğu gibi bugün de tartışmasız bir şekilde, değişmez inanç ve ısrarla, can Azerbaycan’ın yanındadır, kayıp canların üzüntüsünü yaşarken, haklarını, vatan topraklarını geri alırken başarılarından da sevinç ve gurur duymaktadır. İki devlet, bir millet ve tek yürek olmanın onurunu yaşamaktadır. Son sözümüz Dağlık Karabağ Azerbaycan’ındır ve öyle de kalacaktır…

BENZER HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK HABERLER

ÇANAKKALE’DE BÜYÜK YANGIN

ÇANAKKALE’DE BÜYÜK YANGIN

27. İDA KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ

27. İDA KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ

CUMHURİYET MEYDANINA YENİ BİR DOKUNUŞ, YENİ BİR SOLUK…

CUMHURİYET MEYDANINA YENİ BİR DOKUNUŞ, YENİ BİR SOLUK…

10 AĞUSTOS ANAFARTALAR ZAFERİ KUTLU OLSUN

10 AĞUSTOS ANAFARTALAR ZAFERİ KUTLU OLSUN

https://www.burasicanakkale.com ©  2000  - Bütün hakları Saklıdır.